Kerbela Şairi Ahmet Servet Bey
(1845-1897)
Ahmet Servet Bey, 1845 yılında Kırklareli’nin Kızılcıkdere köyünde doğmuştur. Gerçek adı Ahmet olan şair, Bektaşi tasavvuf geleneğine mensup ve zeamet sahibi olan şair Abdüsselam’ın oğludur. Babası, “Selami” mahlasıyla eski Divan Edebiyatı üslubunda güçlü şiirler kaleme almıştır. Servet Bey, ünlü Bektaşi şairi Tevfik Beybaba’nın damadı olduktan sonra “Servet” adını almıştır. Şair eşi Fatma Hürmüz Hanım ile evlenerek edebi kimliğini güçlendiren Servet Bey, dönemin bilgili ve kültürlü isimlerinden Kırklarelili şair Hasip Ahmet Efendi’den dersler alarak yetişmiştir. Farsça öğrenmiş, noter olarak çalışmış ve aynı zamanda şair kimliğini de sürdürmüştür. Şiirlerinde “Servet” mahlasını kullanan Ahmet Servet Bey, toplumda ve sanat çevrelerinde bu isimle tanınmış ve bir Bektaşi şairi olarak kendine yer edinmiştir. Yazdığı şiirler ve mersiyeler Bektaşi çevresinde büyük ilgi görmüştür.
Noterlik görevini bıraktıktan sonra kayınpederi Tevfik Beybaba’nın Kırklareli’ndeki Arizbaba ve Tekkeşeyhler (Ulukonak) çiftliklerinin işlerini devralmıştır. Ulukonaklı Kamber Baba’ya övgüler içeren şiirler ve nefesler yazan Servet Bey, şairlik yeteneğini Bektaşi toplumunda sürdürmüştür. 2008 yılında Türk Edebiyatı Dergisi’nde Cemaleddin Revnakoğlu tarafından “Eski Muharremlerde Mersiye ve Aşure” adlı yazıda, Ahmet Servet Bey’in Kızılcıkdereli Mehmet Ali Dedebaba’nın halifesi olduğu ve Terkibibent formunda 240 beyitlik “Nevah-i Dil Risalesi” yazdığı belirtilmiştir. Saz çalma, masal anlatma ve güzel sesiyle nefesler okuma becerilerine sahip Servet Bey’in eserlerinin çoğu derlenip yayımlanamamıştır; ancak 1311 (1886) yılında İstanbul’da yayımlanan “Nevah-i Dil” adlı 32 sayfalık kitabında Kerbela Vakası’nı anlatan 241 beyitlik mersiyesi bulunmaktadır. Mersiyenin son beyiti şu şekildedir:
“Nar-ı matemle yakup can ve ciğer dağlayalım
Anıp ol vakıayı haşra kadar ağlayalım.”
Ahmet Servet Bey, şiirlerini anlaşılır bir dille yazmış ve halk arasında büyük ilgi görmüştür. Taşrada yaşaması nedeniyle şiirlerini kitaplaştırma fırsatı bulamamış olsa da, özellikle Bektaşi topluluğunda geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. İşte ondan bir başka dizeler:
“Geldi vakti bahar güller açıldı
Ben
Aşık gel gidelim Kamber Baba’ya
Etrafına hoş bir kanber saçıldı
Aşık gel gidelim Kamber Baba’ya,
Yüz sürüp payına edelim niyaz
Kabul olur anda kılman namaz
Servet de teverrüç eylesin biraz
Aşık gel gidelim Kamber Baba’ya.”
Tevfik Beybaba’nın Trablusgarp’taki sürgününde ölmesinin ardından, çiftliklerin yönetimini devralan Ahmet Servet Bey, aynı zamanda Arizbaba, Kanberbaba ve Kızbaba zaviyelerinin şeyhlik icazetnamesini de almıştır. Fakat şeyhlik görevini üstlenmemiş, yalnızca çiftliklerle ilgilenmiştir. 1897 yılında zatürreye yenik düşerek Kırklareli’nde vefat eden Ahmet Servet Bey’in mezarı, zaman içinde yer değiştirerek Kırklareli Karaumur Mezarlığı’ndan Arizbaba’ya taşınmıştır. Torununun torunu olan şair ve yazar İlhan Özalp, Ahmet Servet Bey’in icazetnamesi ile bir fotoğrafını Edirne Müzesi’ne bağışlamıştır.